Hicretin sekizinci yılı, Zilhicce ayında Rasûlü Ekrem'in Hz.Mâriye'den doğmuş olan oğlu Hz.İbrâhim, Hicretin 10.yılında Rebiülevvel ayının 10. salı günü vefât etti. Vefat ettiği zaman 16 aylıktı. (18 olduğunu söyleyen de vardır.)
Allah Rasûlü'nün evlâtlarından bâzıları çocukken vefât etmiş, bâzıları ise anne olduktan sonra vefât etmişler, hayatta yalnız sevgili kızı Hz.Fâtıma ile oğlu Hz.İbrâhim vardı. Fakat, O da hastalanmıştı. Peygamber Efendimiz, hasta yavrusunun yüzüne bakarak; "Allâh'ın takdirine karşı elden ne gelir, Yâ İbrâhim!" dedi. Gözlerinden yaşlar aktı. Nihâyet emr-i Hak vâki oldu. Gözleri yaşlarla dolan Peygamberimiz; "Göz yaşarır, kalp mahzun olur. Allâh'ın rızasına uygun olandan başka bir söz söyleyemeyiz. Ey İbrâhim! Seni kaybetme yüzünden derin bir hüzün içindeyiz." buyurdu.
Yanında Abdurrahman ibn-i Avf; "Sen de mi ağlıyorsun? Yâ Rasûlallâh!, böyle ağlamaktan halkı Sen men etmemiş miydin?" dedi.
Peygamber Efendimiz; "Ben, ancak kendisinde bulunmayan hasletleri sayıp dökerek, ölü üzerine bağıra çağıra ağlamaktan men ettim. Ben sizi, günah ve hamâkat olan iki bağırıştan (Nimete kavuşulduğu sıradaki eğlence, oyun bağırışı ile şeytan kavalından; Musîbet ve felâket sırasındaki bağırışla yüz göz tırmalamak, üst baş yırtmak ve şeytan şamatasından) men ettim. Benim bu ağlamam ise bir acımadan ibârettir. Acımayana acınmaz." buyurdu.
Hz.Peygamberimiz, oğlunun namazını kılarak toprağa verdi. Mezara nişan dikip; "Faydası da yok, zararı da, fakat, geride kalanı tatmin eder" buyurdu. Bir kırba su getirterek, onu kabrin üzerine saçtırdı.
O sırada güneş tutulmuştu. Halk, güneşin tutulmasını; "İbrâhim'in ölümü için tutuldu." diye yorumlamışlardı.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz; "Güneş ve ay Allâh'ın âyetlerinden iki âyettir ki, bunlar hiçbir kimsenin ne hayâtı ne de vefâtı için tutulmazlar. Bunları, tutulmuş gördüğünüzde hemen mescidlere sığınınız. Küsuf (tutulma) açılıncıya kadar Allâh'a duâ ediniz ve namaz kılınız." buyurdu.
Sen gittin evladım,
Allah Rasûlü'nün evlâtlarından bâzıları çocukken vefât etmiş, bâzıları ise anne olduktan sonra vefât etmişler, hayatta yalnız sevgili kızı Hz.Fâtıma ile oğlu Hz.İbrâhim vardı. Fakat, O da hastalanmıştı. Peygamber Efendimiz, hasta yavrusunun yüzüne bakarak; "Allâh'ın takdirine karşı elden ne gelir, Yâ İbrâhim!" dedi. Gözlerinden yaşlar aktı. Nihâyet emr-i Hak vâki oldu. Gözleri yaşlarla dolan Peygamberimiz; "Göz yaşarır, kalp mahzun olur. Allâh'ın rızasına uygun olandan başka bir söz söyleyemeyiz. Ey İbrâhim! Seni kaybetme yüzünden derin bir hüzün içindeyiz." buyurdu.
Yanında Abdurrahman ibn-i Avf; "Sen de mi ağlıyorsun? Yâ Rasûlallâh!, böyle ağlamaktan halkı Sen men etmemiş miydin?" dedi.
Peygamber Efendimiz; "Ben, ancak kendisinde bulunmayan hasletleri sayıp dökerek, ölü üzerine bağıra çağıra ağlamaktan men ettim. Ben sizi, günah ve hamâkat olan iki bağırıştan (Nimete kavuşulduğu sıradaki eğlence, oyun bağırışı ile şeytan kavalından; Musîbet ve felâket sırasındaki bağırışla yüz göz tırmalamak, üst baş yırtmak ve şeytan şamatasından) men ettim. Benim bu ağlamam ise bir acımadan ibârettir. Acımayana acınmaz." buyurdu.
Hz.Peygamberimiz, oğlunun namazını kılarak toprağa verdi. Mezara nişan dikip; "Faydası da yok, zararı da, fakat, geride kalanı tatmin eder" buyurdu. Bir kırba su getirterek, onu kabrin üzerine saçtırdı.
O sırada güneş tutulmuştu. Halk, güneşin tutulmasını; "İbrâhim'in ölümü için tutuldu." diye yorumlamışlardı.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz; "Güneş ve ay Allâh'ın âyetlerinden iki âyettir ki, bunlar hiçbir kimsenin ne hayâtı ne de vefâtı için tutulmazlar. Bunları, tutulmuş gördüğünüzde hemen mescidlere sığınınız. Küsuf (tutulma) açılıncıya kadar Allâh'a duâ ediniz ve namaz kılınız." buyurdu.
Sen gittin evladım,
Toprak ben oldum.
Sen düştün toprağıma
Yanan ben oldum.
Sen giderken bir meçhule
Göz yaşları damladı üzerime,
Sen benim toprağımda,
Yüreğimde yatan oldun.
Hiçbir kuvvet alamaz seni benden,
Hiçbir zaman silinmez hayalin gözlerimden,
İsmin bir an bile düşmedi ki dilimden,
Sen gittin evladım, beni bırakıp gittin
Yaşarken ölen ben oldum.
Bilmezler bu acıyı bilemezler,
Seninle dolu anıları silemezler,
Her an düşlerimde, rüyalardasın
Sensizlik ne demek evladım
Başa gelmeyince göremezler.
Ben seninle verdim her şeyimi toprağa,
Toprak oldum geldim seni sarmaya,
Bakmasın kimse nefes aldığıma
Seni toprağa koyduğumda öldüm bende evladım
Yalan oldum.
Canımın canısın, akan kanımda,
Ne olurdu olsaydın şimdi yanımda,
Huzurum kalmadı şu yalan Dünyada
Ben bittim evladım heder oldum.
Haşa isyan edemem yaradanıma,
Alsın bir an önce canımı geleyim yanına
Sen gitmeseydin de canımı verseydim ben sana
Bir an bile aklımdan çıkmıyorsun
Senin için mahvoldum.
İşte bak geçiyor günler ardı ardına,
Kavuşacağız biliyorum eninde sonunda,
Her gün dua ediyorum ben sana
Dilimde ismin kalacak daima.
Allahım hiç kimseyi evladıyla imtihan etme..
Hayırlı Cumalar
Sen düştün toprağıma
Yanan ben oldum.
Sen giderken bir meçhule
Göz yaşları damladı üzerime,
Sen benim toprağımda,
Yüreğimde yatan oldun.
Hiçbir kuvvet alamaz seni benden,
Hiçbir zaman silinmez hayalin gözlerimden,
İsmin bir an bile düşmedi ki dilimden,
Sen gittin evladım, beni bırakıp gittin
Yaşarken ölen ben oldum.
Bilmezler bu acıyı bilemezler,
Seninle dolu anıları silemezler,
Her an düşlerimde, rüyalardasın
Sensizlik ne demek evladım
Başa gelmeyince göremezler.
Ben seninle verdim her şeyimi toprağa,
Toprak oldum geldim seni sarmaya,
Bakmasın kimse nefes aldığıma
Seni toprağa koyduğumda öldüm bende evladım
Yalan oldum.
Canımın canısın, akan kanımda,
Ne olurdu olsaydın şimdi yanımda,
Huzurum kalmadı şu yalan Dünyada
Ben bittim evladım heder oldum.
Haşa isyan edemem yaradanıma,
Alsın bir an önce canımı geleyim yanına
Sen gitmeseydin de canımı verseydim ben sana
Bir an bile aklımdan çıkmıyorsun
Senin için mahvoldum.
İşte bak geçiyor günler ardı ardına,
Kavuşacağız biliyorum eninde sonunda,
Her gün dua ediyorum ben sana
Dilimde ismin kalacak daima.
Allahım hiç kimseyi evladıyla imtihan etme..
Hayırlı Cumalar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yapmış olduğunuz yorumlardan dolayı çok teşekkür ederim.