27 Eylül 2017 Çarşamba

KEÇE KUĞU ÇANTA

              Günaydın Çok Kıymetli Takipçilerim.
Bundan bir kaç ay önce yakın  akrabamızın yeni aldığı evine  hayırlı olsuna gittik. Allah nazardan saklasın evi çok güzel olmuş. Yüce Mevlam Sağlıkla huzurla oturmayı nasip etsin.Tabi benim kokoş kızım bordo renk kıyafet giyeceğine karar vermiş anne bana  bordo kuğu çanta yaparmısın  deyince anne yüreği dayanır mı  malzemeleri alıp Kuğu çanta yaptım güle güle kullansın biricik prensesim.
 Akrabalardan, Arkadaşlardan,  çok sevdiğim  Dostlarımdan kendilerine Kuğu Çanta  yapmamı isteyenler var fakat hepsine gönül istiyor ki yapayım hediyeleşmeyi çok seviyorum. Ancak boynumdaki fıtık beni çok rahatsız ediyor. Doktorum (Şahin YÜCELİ) bir tane bardağı bile elimde yıkamamın yasak olduğunu söylüyor.  Kendimi  fazla yormadan kolumu dinlendire, dinlendire  kızımın  isteklerini  yapmaya çalışıyorum.  Kim isterse öğretmeye hazırlanmasında yardım etmeye  ben varım sizde yapmaya varsanız bir kuğu çantanız olabilir.   
                                  SAĞLIKLA KALIN
 

22 Eylül 2017 Cuma

GÜL İLE BÜLBÜL HİKAYESİ

 

Şem-a yanan pervâneler, gelsin beraber yanalım
Aşka düşen divâneler, gelsin beraber yanalım
Yanmaktır bizim kârımız, Arz edelim ahvalimiz
Cennette cemâl isteriz, gelsin beraber yanalım
Varın sorun şu bülbüle, neden âşık olmuş güle
Allah için düşmüş dile, gelsin beraber yanalım
Gel şeyhzadem gel sen de yan, yaş yerine dökelim kan
Hak dîdarın isteyen can, gelsin beraber yanalım
 
 
Yüreği doğa sevgisiyle dolu olan bülbül her gün semaya kanat çırpar, ufkun sonsuzluğuna doğru uzanan manzarayı seyrederdi. Gördüklerinden, işittiklerinden, kokladıklarından aldığı ilhamla şarkılar besteler, yüksekçe bir yere konarak içindeki doğa sevgisini şakırdı.
Yine bir gün havada süzülürken gül bahçesine konup bir birinden güzel gülleri seyretmek istedi. Değişik renk ve ebattaki güllerin arasında kırmızı renkli bir gül takıldı. Gözleri kırmızı gülü görür görmez kilitlendi. Ne başka tarafa bakabiliyor ne de uçup gidebiliyordu.
 Bülbül kırmızı güle tutulmuştu. Bir türlü anlayamıyordu o gülün diğerlerinden farkını yada neden hayran olduğunu. Ama o güle tutulmuştu bir kere.
Aslında bülbül sevmek istemezdi gülleri. Solardı çünkü güller, terk ederdi bir süre sonra. Ha! Bir de dikenleri vardı güllerin. Batırırlardı dikenlerini sevenlerine hiç acımadan.
Bu nedenle kapılıp gitmemeliydi o güle, hemen ayrılmalıydı oradan. Bakışlarını kaçırmıştı gülden ama kalbine hükmedemiyordu. İçinde bulunduğu duruma anlam veremiyordu. Onca gülün arasından neden o gülü seçmişti ? Mutlaka bir sebebi olmalıydı. Aşk bu muydu? Gün boyunca gülü düşünmekten kendini alamadı.
Hasreti gece uyutmamıştı bülbülü. Bir daha gülü görememe korkusu büyüdü içinde. Sevmemesi gerektiğini biliyordu o gülü ama yine de görmeliydi, hiç olmazsa bir kez daha. Ertesi gün çiğ taneleri yapraklardan düşmemişken o bahçenin kenarında uzaktan uzağa seyretti gülünü doyasıya. Evet, onun gülüydü o artık. Bir başkasının olmasına tahammülü yoktu.
Artık her gün o bahçeye gidiyor, geceleri ise gülünü hayal ediyordu. Elbette bir gün sevdiğini söyleyecekti gülüne,  gülü  de onu sevecekti. Birlikte mutlu olacaklardı. Her gece ant içiyordu gülü zarar verebilecek her şeyden koruyacağına. Küçücük vücudunu siper edecekti gülüne.
Bülbül artık kendini güle adamıştı, gülün susuz kalmaması için yağmur bulutu getiren rüzgarlara, gıdasız kalmaması için toprağa şarkılar söylüyordu her gün. Rüzgarla toprak yardım ettiler güle ellerinden geldiğince. Onlar da hayrandı çünkü bülbülün  sesine. Bülbülün elinden gelen buydu; güle yardım edebilecek herkese şarkılar söylüyordu gülü için.
Zaman geçtikçe bülbül güle daha fazla bağlanıyor gülünden bir an olsun ayrı kalamıyordu. Hasret acısı, bülbülün küçük yüreğini kavurmaya başlamıştı. Artık uzaktan sevmek bülbülün yüreğini serinletmeye yetmiyordu. Sarılmalıydı gülüne, en  güzel şarkılarını şakımalıydı ona.
 İçindeki kuşkularda büyümeye başlamıştı bülbülün. Acaba sevgisine karşılık bulabilecek miydi ? Ortada bir gerçek vardı: Bülbül güle aşık olsa da bülbülün aşkından gülün haberi yoktu…
Cesaretini toplayan bülbül gülün yanı başına kondu, dikenlere aldırmadan. Artık konuşmalıydı gülüyle, içindeki yangın kendisini kül etmeden yüreğinin sesini güle fısıldamalıydı.
Olanca gücüyle nefes alarak sözlerine başladı o güzel sesiyle. Şakıyarak aşkını  itiraf etti en güzel sözlerle. Sesi o kadar güzeldi ki, güllerin en güzeli kayıtsız kalamadı bülbülün aşkına. Bülbülün yanık sesi gülün de onu ölesiye sevmesini sağladı. Artık her gün buluşuyorlardı. Bülbül, zamanının tümünü gülüyle geçirmeye başlamıştı.
 Sonunda hayalleri gerçek olmuştu bülbülün.
Ama bu duruma üzülenler de vardı, öfkelenenler de. Bülbül zamanını gül ve dostlarıyla geçirdiği için bülbülün güzel sesine hasret kalanlar üzülüyor, hatta kızıyorlardı bülbüle ihmal edildikleri için. 
Gül bahçesinin gülleri “kırmızı gül”ü kıskanmaya başlamıştı. Çünkü kendilerine her gün serenat yapan güzel sesli bülbüller yoktu. Aşk şarkıları yalnızca kırmızı gül için söyleniyordu.
 Sonunda bütün dünya bu aşka karşı ittifak etti. Gül ile bülbül hizaya gelmeliydi. Yağmur bulutu taşıyan rüzgarı uyardılar, gülü baba şefkatiyle besleyen toprağı da. Artık herkes gül ile bülbüle sırtını dönecekti.
Bülbül ise olanlardan habersizdi. Gözü gülünden başkasını görmediğinden dost bildiklerinin kendisinden yüz çevirdiğini fark edemiyordu. O kadar kördü ki ne gülünün ihtiyaçları olduğunu ne de güllerin ömrünün kısa olduğunu göremiyordu.
Susuz ve besinsiz kalan gül günler geçtikçe gül solmaya başladı. Fakat bülbül buna bir türlü anlam veremiyordu. Gülü gözlerinin önünde solmasına rağmen bülbülün elinden bir şey gelmiyordu. Unutmuştu güllerin solduğunu. Bu acıya hazırlamamıştı kendisini. Gülleri sevmemesinin nedenini unutmuştu. Aşkın gücü bunu unutmasını sağlamıştı.
 
Kısa süre sonra gül solup gitti . Güle aşkı ona sevgiliyi sadece güzelliğiyle değil dikenleriyle de sevmesi gerektiğini öğretmişti. Gözü yaşlı bülbül dikene rağmen sevip kucakladı gülünü. Doyasıya sarıldı gülüne son bir kez, bırakmamacasına sıkı sıkı.
Bülbül gülünü görene kadar dikenleri olduğu için gülleri sevmemiş, sevememişti. Ama şimdi ıstırap içindeki bülbül hiçbir şeyi düşünmeyerek sarılıyordu gülüne. Onu bir daha bırakmamacasına, tek vücut olurcasına. Gülün dikenleri bülbülün minik yüreğine saplanıyor, aşk sarhoşu olan bülbül acıya ve kanının boşalmasına aldırış etmeden daha sıkı sarılıyordu.
Küçücük vücudundan sızan kanların ne önemi vardı ki artık sevdiği yanında yokken. Ölüm korkutmuyordu onu. Canı vücudundan neredeyse tamamen çekilmişti artık. Son bir hamleyle gülünün toprağa serilmiş cansız vücudunun yanına  uzandı, yavaş yavaş kapandı gözleri.
Son nefesini veren bülbül en ufak bir pişmanlık dahi duymuyordu. Gül ile bülbül yerde yatan iki cansız küçük bedenden ibaretti artık. Ama aşkları dilden dile dolaştı, gülün güzelliği, bülbülün sesi efsaneleşti. Netten alıntıdır.
Hayırlı Cumalar


 

19 Eylül 2017 Salı

OKULLAR AÇILDI HEYECAN BAŞLADI

    
Artık  ortaokul öğrencisi oldu evimizin neşe kaynağı biricik oğlumuz           Ahmed Burkay..
 
   İlimizde Açı Koleji bu yıl yeni açıldı  Hayırlı Uğurlu olsun inşallah Yüce Mevlam Utandırmasın.
 
                                                  

Okullar  dün eğitime başladı malum ortaokul 1.sınıf (5.sınıf) olunca Uyum Haftası başlığı altında 11.09.2017 (geçen hafta) tarihinde okul maratonumuz başlamışdı.

 Her ne kadar 2. haftamız olsa da dün sabah yine ilk gün ki heyecan ile ailecek okul yolunu tuttuk.


 
Ahmed Burkay  heyecanını tam anlamıyla dışa yansıtamasa da kıpır kıpırdı içi.. Bu güzel gününde eşim, ablası ve ben oğlumuzun yanında olmaya çalıştık bir o kadarda duygulandık.. Başta oğlum olmak üzere tüm eğitim gören yavrularımıza sağlıklı, başarılı, mutlu bir eğitim yılı geçirmelerini diliyorum..
 
 
  
 

 

 





 
 




 

 



8 Eylül 2017 Cuma

HAYIRLI CUMALAR

Hicretin sekizinci yılı, Zilhicce ayında Rasûlü Ekrem'in Hz.Mâriye'den doğmuş olan oğlu Hz.İbrâhim, Hicretin 10.yılında Rebiülevvel ayının 10. salı günü vefât etti. Vefat ettiği zaman 16 aylıktı. (18 olduğunu söyleyen de vardır.)

Allah Rasûlü'nün evlâtlarından bâzıları çocukken vefât etmiş, bâzıları ise anne olduktan sonra vefât etmişler, hayatta yalnız sevgili kızı Hz.Fâtıma ile oğlu Hz.İbrâhim vardı. Fakat, O da hastalanmıştı. Peygamber Efendimiz, hasta yavrusunun yüzüne bakarak; "Allâh'ın takdirine karşı elden ne gelir, Yâ İbrâhim!" dedi. Gözlerinden yaşlar aktı. Nihâyet emr-i Hak vâki oldu. Gözleri yaşlarla dolan Peygamberimiz; "Göz yaşarır, kalp mahzun olur. Allâh'ın rızasına uygun olandan başka bir söz söyleyemeyiz. Ey İbrâhim! Seni kaybetme yüzünden derin bir hüzün içindeyiz." buyurdu.

Yanında Abdurrahman ibn-i Avf; "Sen de mi ağlıyorsun? Yâ Rasûlallâh!, böyle ağlamaktan halkı Sen men etmemiş miydin?" dedi.

Peygamber Efendimiz; "Ben, ancak kendisinde bulunmayan hasletleri sayıp dökerek, ölü üzerine bağıra çağıra ağlamaktan men ettim. Ben sizi, günah ve hamâkat olan iki bağırıştan (Nimete kavuşulduğu sıradaki eğlence, oyun bağırışı ile şeytan kavalından; Musîbet ve felâket sırasındaki bağırışla yüz göz tırmalamak, üst baş yırtmak ve şeytan şamatasından) men ettim. Benim bu ağlamam ise bir acımadan ibârettir. Acımayana acınmaz." buyurdu.

Hz.Peygamberimiz, oğlunun namazını kılarak toprağa verdi. Mezara nişan dikip; "Faydası da yok, zararı da, fakat, geride kalanı tatmin eder" buyurdu. Bir kırba su getirterek, onu kabrin üzerine saçtırdı.

O sırada güneş tutulmuştu. Halk, güneşin tutulmasını; "İbrâhim'in ölümü için tutuldu." diye yorumlamışlardı.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz; "Güneş ve ay Allâh'ın âyetlerinden iki âyettir ki, bunlar hiçbir kimsenin ne hayâtı ne de vefâtı için tutulmazlar. Bunları, tutulmuş gördüğünüzde hemen mescidlere sığınınız. Küsuf (tutulma) açılıncıya kadar Allâh'a duâ ediniz ve namaz kılınız." buyurdu.



                                                   
 Sen gittin evladım,
Toprak ben oldum.
Sen düştün toprağıma
Yanan ben oldum.
Sen giderken bir meçhule
Göz yaşları damladı üzerime,
Sen benim toprağımda,
Yüreğimde yatan oldun.
Hiçbir kuvvet alamaz seni benden,
Hiçbir zaman silinmez hayalin gözlerimden,
İsmin bir an bile düşmedi ki dilimden,
Sen gittin evladım, beni bırakıp gittin
Yaşarken ölen ben oldum.
Bilmezler bu acıyı bilemezler,
Seninle dolu anıları silemezler,
Her an düşlerimde, rüyalardasın
Sensizlik ne demek evladım
Başa gelmeyince göremezler.
Ben seninle verdim her şeyimi toprağa,
Toprak oldum geldim seni sarmaya,
Bakmasın kimse nefes aldığıma
Seni toprağa koyduğumda öldüm bende evladım
Yalan oldum.
Canımın canısın, akan kanımda,
Ne olurdu olsaydın şimdi yanımda,
Huzurum kalmadı şu yalan Dünyada
Ben bittim evladım heder oldum.
Haşa isyan edemem yaradanıma,
Alsın bir an önce canımı geleyim yanına
Sen gitmeseydin de canımı verseydim ben sana
Bir an bile aklımdan çıkmıyorsun
Senin için mahvoldum.
İşte bak geçiyor günler ardı ardına,
Kavuşacağız biliyorum eninde sonunda,
Her gün dua ediyorum ben sana
Dilimde ismin kalacak daima.

Allahım   hiç kimseyi evladıyla  imtihan etme..
Hayırlı Cumalar

 

 

 
 

5 Eylül 2017 Salı

 

Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz. (ENBİYA/35)
Bayramdan bir gün önce akşam   (31.08.2017) rahmetli dayımın oğlunun ölüm haberi ile yıkıldık. Bayramın 1. günü (01.09.2017) Cenazesi Erzincan'a geldi Çok genç yaşta (30 yaşında)  (Kalp Krizi) hayata veda etti.  Her zaman derdi ben babamın yaşına kadar yaşamam rahmetli dayımda 41  yaşında vefat etmişti. Uğurumuz babasına kavuştu Yüce Mevla'm annesine kardeşlerine ve bizlere sabır versin yeri mekanı Cennet olsun. Yüce Mevla'm hiç kimseyi evlat acısıyla imtihan etmesin böyle bir acı yaşatmasın Amin.  
 
Hürriyet Gazetesinde Yayınlandı.
 
                                 Tahtadan yapılmış bir uzun kutu;
Baş tarafı geniş, ayak ucu dar.
Çakanlar bilir ki, bu boş tabutu,
Yarın kendileri dolduracaklar.
Her yandan küçülen bir oda gibi,

Duvarlar yanaşmış, tavan alçalmış.

Sanki bir taş bebek kutuda gibi,
Hayalim, içinde uzanmış kalmış.
Cılız vücuduma tam görünse de,
İçim, bu dar yere sığılmaz diyor.
Geride kalanlar hep dövünse de,
İnsan birer birer yine giriyor.
Ölenler yeniden doğarmış; gerçek!
Tabut değildir bu, bir tahta kundak.
Bu ağır hediye kime gidecek,
Çakılır çakılmaz üstüne kapak?
NECİP FAZIL KISAKÜREK